Yalan söylemek, yalan konuşmak kimileri için yaşamın (iktidarın) bir parçası oldu. Yaklaşık onsekiz yıldır yalan söylemedikleri gün yok. Yalanla yatar yalanla kalkar oldular.
Pek çok çeşidi vardır yalanın: Pembe yalan, beyaz yalan, kuyruklu yalan, kuyruksuz yalan vb. Bir şarki sözünde ” Yılandan korkmam yalandan korktuğum kadar” denildiği gibi ürkütücü ve korkutucu olan neden söylenir?
Nedir yalan?
Yalan, gerçeği saklamaktır. Bildiği halde gerçeğin ve doğrunun tersini söylemektir.
Herkes yalan söyleyebilir. Fakat altında yatan nedenler değişebilir.Yalan söylemenin nedenleri kendini yi hissetmek, eleştiriden kaçmak, cezadan çekinmek, başkaları tarafından onaylanma gereksinimi , gerçekten zarar göreceğini düşünmek , en önemlisi ise parasal ya da siyasal çıkar sağlamaktır. Özetle insanları kandırmaktır.
Tüm bu nedenlerin yanında kişi kendini yalan söylemeye zorunlu hissediyor ve kronik halde seyrediyorsa patolojik bir durum olabilir. Başka bir psikolojik rahatsızlığa da eşlik edebilir .Böyle bir durumda kişi psikolojik danışmanlık alıp tedavi olabilir.
Söylenen yalanları anımsamaya çalışalım: Üç Y (yokluk, yolsuzluk, yoksulluk,) ile mücadele edeceklerini söyleyerek iktidara geldiler. Söylediklerinin tersini yaptılar. Ne yoklukla, ne yoksullukla ne de yolsuzlukla mücadele ettiler. Yoksulluk ve işsizlik rekor kırdı. Açlık sınırı altında yaşayan milyonlarca insan yaratıldı. Yolsuzluk ise özellikle belediyelerde dudak uçuklattı.
Gezi olaylarında” camide içki içildi” yalanı söylendi. Bu yalana tanıklık etmeyen, bu utanca ortak olmayan cami imamı sürgüne gönderildi.
“Benim bacımın üzerine işediler” yalanının kısa bir süre sonra kuyruklu yalan olduğu ortaya çıktı. Düzmece olduğu saptanınca yüzleri bile kızarmadı. Özür dilenmedi. Çünkü siyasal çıkar vardı. Oy toplayacaklardı.
Öğretmene, polise, sağlık çalışanına 3600 ek gösterge sözü verildi. Üzerinden birkaç seçim geçtiği halde şimdi adını anmaz oldular.
Ekonomi uçacak , herkes bize imrenecek, İMF bizden borç isteyecek, dediler. El kapılarında borç dilenir olduk.
Örnekleri çoğaltmak olası. Tüm okurlar anımsar bu yalanları. Son günlerde gözümüzün içine baka baka yalan söyleniyor: Bir bölümünde beş vakit namaz ile cuma namazının kılındığı Ayasofya camiinde 86 yıl sonra ilk kez namaz kılınmış. Kilise , camiye dönüştürülmüş. Yalana bak , yalana. Ayasofya’nın adı zaten Ayasofya Kebir-i Cami diye kayıtlarda var.
Ayasofya’da namaz kılınınca yeniden fethedilmiş gibi algı yaratılıyor. Fatih Sultan Mehmet, salt Ayasofya’yı değil tüm İstanbul’u fethetti. Bu İstanbul, İngilizler’ce işgal edildiğinde, elinde kılıçla hutbe okuyanlar neredeydi? İşgal güçlerinin gemilerini görünce “Geldikleri gibi giderler” diyen Ulu önder, Başkomutan Mustafa Kemal olmasaydı o gün o hutbeye çıkabilecek miydi?
Unutulmasın, yalancının mumu yatsıya kadar yanar. Ondan sonra söner gider. Sizin adınız da yalancı’ya çıkar.