Son günlerde gündemi meşgul eden bir konu işleyeceğim bugün.
İnanç ve iman gibi toplumun hassas olduğu konular suistimale en kolay ve en açık değerlerdir.En kolay yöntem olduğu için tarih boyunca ülke yönetimleri hep bu etkili silahı kullanmışlardır.Bu yöntem halkı kutuplaştırıp , karşı söylem ve eylemleri tetikler.Oluşturulan cepheleri yavaş yavaş ısıtarak nefret söylemlerine dönüştürülür ve çatışma ortamı yaratılır.
Buradaki söylemler hep kalıplaşmıştır ‘Din Elden Gidiyor!’ , ‘namaz , ezan , bayrak’ vurguları hep prim yapmıştır.Yakın tarihimize baktığımızda 31 Mart Vakası , Menemen Olayı , Dersim Olayları , 4-5 Eylül Olayları , Maraş ve Sivas Olaylarıgibi sayabileceğimiz o kadar provakasyon var ki tarihimizde say say bitmez.
Peki olayların sonunda neler yaşandı ?
Ya sivil darbe ya ekonomik darbe ya da askeri darbe gibi darbelerle karşı karşıya kaldık.Tabii olarak ülkemiz ve halkımız bu darbelerin faturalarını ağır bir şekilde ödedi.
Tarihimizdeki provakasyonlar ve darbeler olmasaydı bugün Türkiye Cumhuriyeti nasıl olurdu?
Provakasyonlar ve darbeler olmasydı doğal olarak sivil ve askeri darbelerde olmayacaktı.Bunun sonucu olarak Türkiye Cumhuriyeti kendi iktisadi kalkınma projelerini gerçekleştirecek , bunun üzerine kurulu iç ve dış politikalar üretecekti.Bu üretim haliyle ekonomik kalkınma ve refahı getirecekti.Ekonomik olarak gelişmişlik doğal olarak demokratik bir düzeni tetikleyecekti ve kaostan uzak kalacaktı.
İşte tamda burada Mustafa Kemal Atatürk’ün işaret ettiği ‘Muasır Medeniyetler Seviyesi’ne’ adım adım ve hızla gelecektik.Bugün bir Güney Kore , bir İtalya ya da bir Singapur olmamak elde değildi.Dünyada her alanda marka olabilirdik…
Bu gelişmişliğe , bu refaha ve hakça düzene , bu ülkede yaşayan kim itiraz edebilir?
Tabi ki kimse! Bu düzene bir tek sistem karşı çıkabilir.O da hepinizin bildiği gibi kapitalist ve emperyalist sistem! Borcu borç ile kapatmak , bugüne kadar gelen siyasi iktidarların siyasi önceliği olmuştur.Üretim maliyetlerindeki artış hükümetleri hep kolaycılığa yani ithalat’ayöneltmiştir.Hükümetler gerekli sübvansiyonları devreye sokmadıkları için dışa bağımlı bir ülke haline geldik.Bu sistem evrensel dünyada emperyalist ya da kapitalist sistemin işine geldi.Tam da istedikleri sistem buydu yani üretici toplumdan tüketici toplumuna evrilmemizdi.Halbuki 1980’lere kadar bize öğretilen neydi?
Kendi kendine yetebilen 7 ülkeden biriydik.
Anadoluda bir söz var , hiç hoşuma gitmez kadınlar için söylenmiştir.Onu ben biraz değiştirerek ‘Türkiye’nin sırtından sopayı başından belayı eksik etmeyeceksin’. Bu söylem tüm üçüncü dünya ülkeleri için geçerlidir.
Bugün maalesef ekonomik açıdan çok sıkıntılı bir dönemden geçiyoruz , üzerine birde koronalı günler tuz biber oldu.Belki korona illetini’nin bize öğrettiği tek olumlu şey üretimdir.Sosyal adalette sıkıntılar büyük , hukuk düzeninde ve uygulamalardada sıkıntılar bulunmakta.
Geldiğimiz noktada Adana Yüreyir ilçesi ve İzmir Camii olayıda açık bir provakasyondur.Camiden yayın yapan değil ihbar eden , Yüreyir’de vatandaşa silah çeken değil, sorgulayan tutuklanıyor.
Geçmişten dersler çıkarıp artık Türkiye’nin normalleşmesi gerekmez mi ?
Bu mübarek bayramda artık silkinip muhalefetiyle ve iktidarıyla bu zor günlerde bir empati yapıp Türkiye’nin geleceğine dair projeler üretmeli , 1960 , 1971 , 1980 ya da 1997’deki gibi darbelere zemin hazırlamaktan uzak durulmalıdır.
İyi Bayramlar…
Adil Türkiye Partisi Genel Başkan Yardımcısı Emrah Ak, ekonomik sorunlar..
Yeni Yüzyıl Partisi Genel Başkanı Mehmet Ali Arslan, Türkiye’de barış..
Bağımsız Türkiye Partisi (BTP) Genel Başkanı Hüseyin Baş TELE1’de Tuncay..