Anadolu’nun kuş uçmaz, kervan geçmez köylerinden gelmişlerdi. Yüzyıllardır unutulmuş köylerden. Kendi yazgılarına terk edilmiş köylerden. Yüzleri yanıktı. Yüzleri kavruk. Elleri nasırlı. Emekçi elleri bunlar. Kazma kürek tutmaktan, çapa sallamaktan nasırlaşmıştı elleri.
Yamalı giysiler içinde geldiler. Giyisileri yamalıydı ama yürekleri ışıl ışıldı. Aydınlıktı. Çadır kurdular önce. Konaklama sorununu çözdüler. Yatacak yer yaptılar kendilerine. Sonra aldılar kazmaları, kürekleri ellerine. Toprağı eşelediler. Bellediler toprağı.
Karnını yardılar toprağın. Yiyecekleri sebzeleri, meyveleri yetiştirmek için. Toprak verimliydi. Toprak bereketliydi. Eller alışkındı kazma sapı tutmaya, çapa sallamaya. Toprak işlendikçe bereket fışkırmaya başladı her yandan. Ağaçlar boy verdi. Türküler yankılandı Anadolu’nun bozkırında.
Nasırlı eller, bu kez topraktan kerpiç yapmaya, tuğla üretmeye soyundu. Kerpiçler, tuğlalar, bu nasırlı ellerle yükselmeye başladı. Kerpiçler, tuğlalar, derslik oldu, işlik oldu. Çadırdan yatakhanelere, aşevine geçildi. Bir elinde kazma,kürek öbür elinde kitap taşıdılar.
Bir elinde kitap kabı, öbür elinde kürek sapı.Böyle savaştılar bozkırla. Okundukça kitaplar, sallandıkça kazmalar , kürekler değişti her şey. Binalar yükseldikçe, toprak yeşerdikçe umutlar da yeşerdi. Jeneratörler kurdular. Elektrik ürettiler. Suyun yaşam kaynağı, uygarlık kaynağı olduğunu gösterdiler herkese. Yaşadıkları yerleri aydınlattılar. İşıl ışıl oldu Enstitüler.
Köy çocuklarının elinde ışık oldu, umut oldular . Urbalarıyla uygarlık savaşına giriştiler. Okudukları kitaplarla beyinleri aydınlandı, düşünceleri aydınlandı. Ürettikleriyle örnek oldular herkese. Kısa sürede değiştirdiler çevrelerinin yazgılarını. Her yer ışıl ışıl. Her yer bereketli. Ürün fışkırıyor topraktan. Karayağız köy çocukları insan olmanın ayırdına vardılar.
Sonra ellerinde tahta bavullarla dağıldılar köylerine. Kitap vardı bavulların içinde. Kültür vardı. Atatürk aydınlığı vardı. Öğretmen oldular, aydınlık götürdüler kara yazgılı köylerine. Sağlıkçı oldular, iğne vurdular, aşı yaptılar köylülerine. Sağlıklı insan olmalarını sağladılar. Usta öğretici oldular. Köy insanının sabanını, pulluğunu onardılar. Tarlasından bol ürün alsınlar diye.
Elbirliği ile köylerini kalkındırmaya başladılar. Toprak uyandı, başağa durdu. Berekettendi. Köylü uyandı.İnsanca yaşamayı öğrendi. Ayırdına vardı devrimlerin, Cumhuriyet kazanımlarının. Kaderine terk edilen köylü, yüzyıllardır uyutulan Anadolu uyanmıştı artık. Feodal beylerin, şeyhlerin erki yok olmaya yüz tutmuştu. Kalkınma köylerden başlamıştı. Genç Cumhuriyet, aydınlık saçıyordu ülkenin dört bir yanına. “Su uyur , düşman uyumaz” diyen güzel bir atasözümüz var.
Aydınlıktan, kalkınmazdan rahatsız olan yarasalar vardı. Karanlık düşünceliler , toprağın, ayaklarının altından kaydığını gördüler. Sömürgeci güçlerle işbirlikçiler ( toprak ağaları, şeyhler) el ele verdiler . Yüklendiler aydınlık yayan Enstitülere. Toprağa bereket kazandıranlara.
Elleri nasırlı köy çocuklarını aydın birer birey yapan kurumlara. Eli sopa tutan, kürek tutan elleri kalem tutan ellere kavuşturan yerlere. Suç sayıldı çalışmak. Suç sayıldı köy demek, köylü demek, Enstitü demek. Kuyumuzu kazanlar derin kazdı. Türküler sustu, horonlar durdu. Toprak küstü.
Ele güne muhtaç olduk şimdi. Nereden mi anımsadım bunları? Corona günlerinde üretimin önemini anımsayanlar anımsattı. Salgından ölmeyenlerin açlıktan ölme tehlikesini duyumsayanlar anımsattı. Üretimin,üretmenin, üreticinin önemi şimdi anlaşıldığı için.
Selam olsun yıllar öncesinden üretim yapanlara, bozkırı cennete çevirenlere. Selam olsun Anadolu’ya ışık götürenlere. Selam olsun alınterini toprağa gömenlere , alın teriyle kazananlara. Selam olsun üretenlere, üreticilere. Ne diyeyim o kurumları kapatanlara?
Bizi ele güne muhtaç edenlere. Ne diyeyim elin eline baktıranlara? Bizim yüzümüz ak, alnımız dik. Biz ,üreticiyiz. Biz , üreticiden, üretimden yanayız .
Dünya Çiftçiler Günü’nde ülkemizin çiftçiler ve üreticiler günü kutlu olsun.