Eğitimci-Yazar Zeki Baştürtk’ün kaleminden; “Günümüz Gerçekliğinde Köy Enstitüleri” ;
Bir ilk daha yaşadım dün gece. Yaşamımda pek çok ilke imza atmıştım ama dün geceki bir başkaydı. İlk kez sanal çalıştaya(tele çalıştay) katıldım.Dün 17 Nisan’dı. Eğitim tarihimizin altın çınarı Köy Enstitüleri’nin 80. Kuruluş yıldönümüydü. Önceki yıllarda Ziraat Marşı’nın coşkuyla söylendiği alanlarda kutlardık bu günü. Sözlerini Behçet Kemal Çağlar’ın yazdığı , A. Adnan Saygun’un bestelediği Köy Enstitüleri’nin bu ortak marşını söylerken çınlatırdık ortalığı.
Sürer, eker, biçeriz güvenip ötesine,
Milletin her kazancı, milletin kesesine,
Toplandık baş çiftçinin Atatürk’ün sesine,
Toprakla savaş için ziraat cephesine.
Ne coşkulu , ne istekli bir söyleşti bu. Sesimiz yankılanırdı dağlarda tepelerde. Atamızın adı geçtiğinde ise bir başka gururlanırdık. Nakarat bölümüne geldiğimizde göğsümüz kabarır, sesimizin son tınısına dek haykırırdık köylü olduğumuza.
Biz ulusal varlığın temeliyiz, köküyüz.
Biz yurdun öz sahibi, efendisi, köylüyüz.
Ulus olduğumuzu duyumsar, köylü olmakla övünürdük. Ulusal varlığın temeli olduğumuza , bu yurdun öz sahibi olduğumuza inanarak kıvanırdık. Sahiplenirdik ülkemizi, ulusumuzu, köylümüzü.
Bu yıl olmadı. Corona onay vermedi mandolin ezgilerine. Onay vermedi marşların söylenmesine. Bu okulların havasını solumuş, suyunu içmiş , toprağına ayak basmış aydınlarımız , teslim olurlar mıydı Corona’ya. Olmazlardı elbet. Her zor koşullarda çözüm üretmeyi öğrenmişlerdi onlar. Ulu önderimiz, ışığımız Atatürk gibi düşündüler. Ve bir çözüm ürettiler. Önce adını koydular: ‘’Günümüz Gerçekliğinde Köy Enstitüleri. Sonra da yöntemini buldular: Sanal Çalıştay.
Aylar öncesinden başlamıştı çalışmalar. Çalıştaya katılacaklar belirlendi bir bir. Skype üzerinden yapıldı çalıştay. Yöneticiliğini Prof . Dr. H. Haluk Erdem’in yaptığı etkinliğe kırka yakın konuk katıldı. Kimler yoktu ki? Öğretim üyelerinin, bilim insanlarının yanında yazarlar, ozanlar, sanatçılar, uzmanlar, Sivil Toplum Kuruluşlarının başkan ve yöneticileri vardı. Anadolu’nun her bölgesinden , her köşesinden katılmışlardı etkinliğe. Güzel Bursa’mızı temsil etme onuru da bana verilmişti. Böylelikle ilk kez sanal çalıştaya katılmış oldum.
Köy Enstitüleri konusunda engin bilgi ve deneyimlere sahip H. Haluk Erdem’in yönettiği çalıştayda konuşmacılar çok ilginç konulara değindiler. Köy Enstitüleri’nde eğitim anlayışı ve uygulamaları, sanat anlayışı, sanatın insanı dönüştürmedeki etkileri ve katkılarına açıklık getirildi. Üretici güç olan köylünün üretim araçlarına erişiminde sağladığı katkılar ele alındı. Tarımın özellikle gıda tarımının önemine vurgu yapıldı. Corona’dan sonra doğabilecek gıda krizi karşısında bu okulların uygulamaların dikkat çekildi. İkinci Dünya Savaşı yıllarında Köy Enstitüleri’nin tarım ve hayvancılık alanında yaptıkları uygulamalar anlatıldı. Günümüzde de yapılması gereken buna benzer çalışmalar olmalıdır.
Kültür dersleri ile birlikte tarım ve zenaat deslerinin birlikte yapılması da kol ve kafa gücünün eşgüdümünü sağlamaktır. Çünkü insan salt düşünen değil, düşündüğünü yapan, yaşamında uygulayabilen bir varlıktır. Bir şeyi yapmak, başarmak , kişiye özgüven kazandırır, kendine saygı duymasını sağlar. İş içinde eğtim, üretim içnde eğitim bunun için önemlidir. İnsan, bilgi çuvalı, bilgi varili, bilgi kovası değildir. Bilgileri kovaya doldurmak yerine bilgiyi kullanma becerisi kazandırılnalıdır.
Köy Enstitüleri’nde sanat çok önemli ve değeriydi. . Klasik yapıtların bu denli çok okunduğu bir başka yer yoktur yeryüzünde. Tüm klasikler Türkçe’ye çevrildi. Bunların tümü öğrencilere ulaştırıldı. Her öğrencinin çantasında mutlaka bir klasik başyapıt bulunurdu. Onun içindir ki Mahmut Makal, Talip Apaydın, Fakir Baykurt, Osman Şahin, Ali Yüce gibi yazar ve ozanlar yetişti.
Mandolinin ayrı bir yeri vardı bu okullarda. Her öğrencinin bir mandolini vardı. Mandolin çalmak bir zorunluluktu. Çok sesli müziğe geçişin etkisi vardı bunda. Aşık Veysel , halk müziğini öğretir ve sevdirirdi. Klasik müzik baş tacı edilirdi. Mozart, Bethoven ezgileri duyulurdu müzik dersliklerinde. Vivaldi ezgileri yankılanırdı bozkırlarda. Ulusaldan evrensele geçişti bu. Üstelik , küreselleşmenin sözünün bile edilmediği zamanlardı bu yıllar.
Küreselleşmenin adının geçmediği yıllarda Köy Enstitüleri, çoktan sınırları aşmış, ulusaldan evrene geçmişti bile. Corona’nın bize öğrettikleri de oldu elbette. Dünyamızın küreselleşmediğini, aslında çorak bir köy olduğunu öğretti. ‘’Önce İnsan ‘’ diyen anlayışın ayakta kaldığını , insanı sömüren düzenin , kapitalizmin çökmekte olduğunu gösterdi bize.
‘’Elimden gelse, bütün dünya okullarının programlarına insanın insanı sömürmemesi adlı bir ders koyardım.’’ diyen İsmail Hakkı TONGUÇ’u haklı çıkarmıyor mu bu yaşadıklarımız.
Dün geceki sanal çalıştaydan çıkardıklarım bunlar. Teşekkürler H. Haluk Erdem. Teşekkürler tüm katılımcılar. Işıklar içinde uyusunlar, Yücel’ler, Tonguçlar..
Köy Enstitüleri’nin için bu yıl yapılan Sanal Çalıştay ile ilgili izlenimleriniz için çok teşekkürler…
İnsan, yıllar sonra, bu kurumların ne kadar önemli ve değerli olduğunu bir kez daha içi acıyarak anlıyor.
Çalıştayın sonuçlarını merak eder oldum. Gün geçtikçe ücretinden kopan insanımızı üretken kılacak önermeler çıkacaktır beklentisindeğim.Emekğini tüketenlerin enerjisi eksilmesin.