“Bir Musibet, Bin Nasihatten Evladır”

“Bir Musibet, Bin Nasihatten Evladır”

Eğitimci-Yazar Zeki Baştürk’ün kaleminden “CORONA SÖYLEŞİLERİ”

İSMAİL TEKİN İLE SÖYLEŞİ (SMMM-Belediye Meclis Üyesi)

Esnaf bir babanın çocuğu olarak gelmiştir dünyaya. Emeği ile geçinen , alınteri ile kazandıklarını eşi ve çocuklarıyla paylaşan bir babanın oğludur. Yokluk ve yoksulluk içinde büyümüştür. Yoksul ama onurlu. Yoksul ama aydınlık düşünceli.  Küçük yaştan itibaren iş içinde işle birlikte büyüdüğü için emeğe saygılıdır. Emek, en yüce değerdir onun için.

Haksızlığa , yolsuzluğa, tembelliğe asla dayanamaz. Böyle bir durumla karşılaştığında bir arslan kesilir.  Öfkesini asla gizleyemez. Haksızlığa uğrayanın yanında yer alır. Hiçbir çıkar beklemeksizin onu sonuna dek savunur. Sonunda zarara uğrayacağını bilse bile.

Gözünü budaktan sakınmaz, sözünü esirgemez bir kişilik. Gözünü bir kez karartmaya görsün tek başına bile kalsa yolundan asla dönmez. Mücadelesinden vaz geçmez. Katıksız bir devrimci, ödünsüz bir Atatürkçü, tartışmasız bir yurtsever.

Çok yönlüdür. Yazardır, şairdir, siyasetçidir. Yeteneklidir. Eli kalem tutar. Duygularını kimileyin düz yazı ile kimileyin şiirle dile getirir. İyi bir konuşmacıdır. Konuşmaya başladığında tüm dikkatleri üzerine çeker. Dili yumuşak gibi görünse de ağzından çıkan sözcükler zehir zemberek gibidir.

Siyasete açıklık getirmiştir, dürüstlük getirmiştir. Belediye Meclisinde yaptığı konuşmaları paylaşarak seçmenlerini ve partililerini bilgilendirmiştir. Etkili, bilgili ve bilinçli bir siyasetin örneğini vermiştir.

Dürüst, ilkeli, bilgili bir siyasetçinin gözüyle Korona günlerini değerlendirdik.

Son günlerde sanal ortamlarda hep sizi görüyoruz. Sizi topluma daha iyi
ve daha yakından tanıtmak isteriz.

1- Kendinizden kısaca söz eder misiniz?

Öncelikle bana, böyle bir fırsat verdiğiniz için çok teşekkür ediyorum. Sizleri de sohbetimize okuyucu olarak katılacak tüm insanlarımızı da saygı ve sevgi ile selamlıyorum. Zor bir dönem yaşıyoruz; herkese önce ağlık  ve afiyet, sonra da kolaylıklar diliyorum.

Adım, İsmail Tekin. 1968 Bursa doğumluyum. Hoşuma gittiği için bunu özellikle söyleme ihtiyacı hissediyorum; ben, dönem itibarıyla Bursa’nın kenar mahallesi sayılan Piremir Mahallesi, Kıvanç Sokak’ta, 5 numaralı gecekonduda ebe yardımıyla doğmuş bir insanım. İlkokulu Bursa Piremir İlkokulu’nda, ortaokulu Bursa Namazgâh İhsan Dikmen Ortaokulu’nda, Liseyi Bursa Ticaret Lisesi’nde okudum. Üniversite Eğitimimi ağırlıklı  olarak ekonomik nedenlerle devam ettiremedim. Anadolu Üniversitesi Açık Öğretim Fakültesi İktisat Bölümü 3. sınıfından terk, işletme bölümünde 2. sınıfında halen üniversite öğrenciliğimi devam ettiriyorum. Hayat beni ömür boyu eğitimin öğrenci olarak temsilcisi bir nefer yaptı. Evliyim. Bir oğlum ve bir de kızım var.Serbest Mali Müşavirim.

2- Başarılı bir iş insanı olduğunuzu biliyoruz. İşyerinizde çalışırken geldik, gördük. Başarılı bir iş insanıyken neden siyasete atılmak istediniz? Yönlendiren oldu mu?

Bu övgü dolu insanı teşvik eden yaklaşımlarınız için teşekkür ediyorum. 8 yaşında esnaf çay ocağında çırak olarak başlamış olduğum iş hayatımı, Serbest Mali Müşavir olarak devamettiriyorum. Bu süreç aynı zamanda tarihe tanıklıktır. Aslında sosyal hayatlarla bire bir etkileşimi bulunan iş hayatı, benim ihtisas alanım gibi bir şey diyebilirim. İş hayatımdaki başarımın altında “Tek bir şeye ihtiyacımız var, o da çalışkan olmaktır” diyen Mustafa Kemal Atatürk’ün ileri görüşlülüğü vardır. Çok çalıştım. Öyle ki; çok özel işleri yetiştirmek için  72 saat hiç uyumadan muhasebecilik yaptığım zamanlar oldu. İnsanüstü  emekle başardığım zamanlar oldu. Başarmak güzel şeydir, insanı motive eder ve yeni başarılara hazırlar. Ben işçi çocuğuyum; 5 çocuklu, anne, baba ile birlikte 7 nüfuslu bir ailenin üyesiyim. Şimdiböyle kalabalık aile nüfusu sayıları yok. Ki; bizim aile üye sayımız da eskiler içinde ortalama bir aile nüfusu sayısıdır. Anne, babamız bize karşı vazifelerini ellerinden geleni artlarına koymadan yerine getirip, bu dünyayı terki diyar ettiler. Her ikisinin ve de hepimizin ölmüşlerinin mekânları cennet olsun, hepsi ışıklar içinde uyusunlar.

Niye büyük ailemden bahsettim; çünkü insan, böyle bir ailenin üyesi olunca, ister istemezkarın doyurma eksenli bir hayat felsefesine sahip oluyor. Ben de bu, karın doyurma felsefesi ile 45 yaşımı farkında olmadan bulmuşum ki; kendime gelip önümü gördüğümde, kendi kendime “Bugüne kadar kendin için bir mücadele verdin, deneyimlerin, birikimlerin oldu. Şimdi bu deneyim ve birikimleri toplum menfaatine kullanma zamanıdır” dedim vesiyaset yapma kararı alarak Cumhuriyet Halk Partisi Yıldırım İlçe Başkanlığının kapısını çaldım.

Siyaset benim etrafımda yoğun olarak vardı. Benim fiilen siyasete başladığım dönem itibarıyla da yerel seçimler vardı. O seçimlerde beraber çalıştığımız yakın arkadaşlarımın hepsinin teşvik edici özel destekleri olmuştur. Siyaset bana çok özel ve çok harika insanlarla tanışma fırsatı vermiştir. O insanlara müteşekkirim. Ayrıca belirteyim
siz de o harika insanlardan birisiniz. Siyaset de bir dönem CHP Bursa İl Başkan Yardımcılığı yaptım. Bu dönem itibarıyla da Yıldırım Belediye Meclis Üyeliği görevimi yerine getirmeye çalışıyorum.

3- İş insanlığını siyasetle birlikte yürütmek zor olmuyor mu? Siyaset, işinize engel oluyor mu?

İş insanlığını siyaset ile birlikte sürdürmek zor tabi ki ama ben karakter olarak zoru seven bir insanımdır. Siyaset işimize engel olur mu, olur. O, engel olursa; biz hayatımız boyunca engelleri aşmak için mücadele ettik, yine ederiz, ediyoruz, edeceğiz. Biz de vazgeçmek yok, geri çekilmek yok.

4- Sevilen, sayılan birisiniz. Cömertsiniz. İş bitiricisiniz. Bu yönünüz, aile ortamını nasıl etkiliyor? Eşiniz, çocuklarınız sizin bu özelliğinizden yakınıyorlar mı?

Bir ara arkamda biri mi var, başka birine mi söylüyorsunuz diye baktım. Espri yapıyorum ama burada bir gerçeğin tespiti de söz konusu ki; bizler, toplum olarak övgüye çok alışkın insanlar değiliz. Gerçekten çok övgü dolu ve teşvik edici yaklaşıyorsunuz, tekrar tekrar hem kendim için hem de toplum için teşekkür ediyorum size bu davranışınız için… Çünkü bu örnek bir davranış… Bizim toplumumuzun, bu yaklaşıma çok ihtiyacı var. “İstisnalar kaideyi bozmaz” atasözü ile başlayayım, kimse alınmasın ama her zaman yeri geldiğinde şöyle bir açıklama yaparım; bu ülkede doğarsınız, ailenizde aile üyeleri tarafından aşağılanır, horlanırsınız, yeri gelir dayak  yersiniz, okula başlarsınız okulda öğretmeniniz tarafından aşağılanır, horlanırsınız, yeri gelir dayak yersiniz, askere gidersiniz komutanınız tarafından aşağılanır, horlanırsınız, yeri gelir dayak yersiniz. Sonra iş hayatına atılır, patronunuz tarafından aşağılanır, horlanırsınız, yeri gelir dayak yersiniz. Sonra da sağlıklı, başarılı, özgüven sahibi, kendine hem de topluma faydalı bir birey olmanız beklenir sizden… Bu bir abartı gibi gelebilir insanlarımıza ama yakın tarihimize tanıklık eden gerçekçi insanlar için bu anlattıklarım abartı değildir. Soruya dönüyorum ve bir kez daha size, bu bahsettiğim sıkıntılardan kurtulmak için ilaç olabilecek övgü dolu ve teşvik edici yaklaşımınız için teşekkür ediyorum.

Sevgi, saygı karşılıklı duygulardır. Daha doğrusu bu duygular karşılıklı olursa keyif verir insana… Benim pek insan ayırmayan bir yapım vardır; genel olarak insanları, hayvanları, dünyayı hatta kâinatı farklı bir boyutta severim ve yaklaşımlarım da samimidir. Cömertliğim yokluk bilmemden kaynaklanıyor olabilir. İnsan sosyal bir varlık, beraber yaşamanın ön koşulu paylaşmaktır. Bu yerine getirilmezse bugün yaşadığımız sıkıntıları hep birlikte yaşarız ve maalesef yaşıyoruz da zaten…

Eşim ve çocuklarım benim bu davranışlarımdan yakınıyorlar mı? Yakınıyorlar ama onlarda aslında beni bu davranışlarım yüzünden seviyorlar. Herkesin olmasını isterim ki; benim aile hayatım krallarda da saraylarda da yoktur. Evlerimiz dünyanın en kutsal mekânlarıdır ve bizim evimizin çatısı altında yaşadığımız aile hayatımız bize özgüdür. Ne mutlu bize… Herkes mutlu olsun, bugün için önemi çok daha fazla öne çıkan husus olduğu için özellikle vurgulamak isterim ki; herkes sağlıklı olsun…

5- Çalışkan ve iş bitirici özelliğiniz parti içinde ya da çevrenizde sorun yaratıyor mu? Kıskananlar ya da eleştirenler oluyor mu?

Herkes biliyor ki; CHP Türkiye’nin kurucu partisidir. Bu da demektir ki; CHP Türkiye’dir. Partimiz içinde yaşanan sorunlar sadece partimizin değil Türkiye’nin de sorunlarıdır. Dolayısıyla soruya buradan giriş yaparak cevap vermek akılcı olacaktır. Bizim kolektif çalışmaya yatkın bir yapımız yok. Kendimize aşırı güveniyoruz ama bu güven içi boş bir güven. Çünkü bu güven, korkulara karşı oluşmuş bir refleks… Ağzı çok laf yapanın, ağzı iyi laf yapanın her işi çok iyi yapabileceği gibi saçma bir olgunun içinde debelenip duruyoruz. Bu bir sarmal ve 1945’lerden beri Türkiye bu sarmalın içinde dönüp duruyor.Birbirimizi kıskanmamızın, birbirimizin geleceğine ket vurmamızın hiç kimseye faydası olmaz. Başarı kolektif çalışma ile gelir. Bizim CHP Bursa İl Başkanlığı bünyesinde oluşturulmuş Engelsiz Yaşam Çalışma Masamızdaki çalışmalarımız ve CHP Yıldırım İlçe Başkanlığı bünyesinde oluşturulmuş Proje Kurulundaki çalışmalarımız kolektif çalışmaya verilebilecek en güzel örneklerdir. Kendi konularında başarılı, bilgi birikimleri olan mütevazı insanların görev aldığı bu kurullar oldukça başarılı olmuşlardır. Bu modellerin büyütülmesi gerekirken maalesef “kibrit alevinin parlaması ile sönmesi gibi” çok kısa sürelerde bu kurullar dağılıyor ve sürekliliği sağlanamıyor. Bunların sebeplerini de sonuçlarını da bizler çok iyi biliyoruz.Eleştirmeden ziyade olumlu önerilerle bu süreçler geliştirilebilir, genişletilebilir. Başarı kolektif çalışmanın sonucudur. Bireysel meziyetlerle insanın sadece kendine çalışması öngörüsüzlükten başka bir şey değildir.Eleştirilere açığız, bizim yüzümüze pek eleştiri olmuyor, arkamızdan konuşuluyorsa bu demektir ki bir şeyler başarıyoruz. “Meyve veren ağaç taşlanacağım diye meyve vermekten yerinmez” diyeceğiz ve partimiz için, ülkemiz ve milletimiz için mücadelemize devam edeceğiz.

6- İçinde bulunduğunuz partinin halka ulaşma, halka dokunma, onların sorunlarını çözme konusunda sıkıntılar var mı? Kullanılan dil, insana yaklaşım ya da davranış olarak iletişim sorunu var mı?

Var tabi olmaz mı?Bu konu da sadece CHP ile ilgili bir sorun değil.Şimdi dünya çapında bir salgın ile karşı karşıyayız. Bu salgın bize bazı konuları tekrar gözden geçirme fırsatı verdi. “Bir musibet, bin nasihatten evladır” atasözünün vücut bulduğu bir dönem yaşıyoruz. Bakıyoruz ki; ülkeyi yönetenler, bu dönemde dahi hala şahsi gelecek hesabı gözeterek bir şeyler yapma sevdasındalar. Buradan kimseye fayda çıkmaz, buradan büyük zararlar çıkar ve bu zararları hepimiz paylaşmak zorunda kalırız. Sevgiyi, saygıyı, hoşgörüyü, mütevazılığı, insanlığı, ekmeğimizi, yemeğimizi, suyumuzu, şiirimizi, şarkımızı, türkümüzü, öykümüzü paylaşmak varken, niçin buradan çıkacak büyük zararları paylaşalım ki… Bu birbirimize olan güvensizlikten sıyrılmamız gerekiyor. Bu toplumsal güvensizlik, bireysel özgüvensizliğe de neden oluyor.Birbirimiz ile iletişim sorunumuz var. Dinlemiyoruz, anlatıyoruz. Herkes kendini çok değerli hissediyor ama karşısındakine aynı değeri vermekten kaçınıyor.İşin aslı bizim çok çalışmamız gerekiyor.

7- Bir aydan uzun bir süredir küresel salgınla boğuşuyoruz. Bu dönemde eve kapanan yaşlılar, ücretsiz izne çıkarılanlar, işsiz kalanlar, iş yerini kapatanlar oldu. Bu durumdaki insanlarla ilgili kişisel ve parti olarak neler yapıyorsunuz?

Evet, sorunuzda geçen boğuşuyoruz ifadesi çok anlamlı oldu. Boğuşmak kontrol dışı bir mücadeleyi anlatır aslında. Tam da dediğiniz gibi boğuşuyoruz.İlim, bilim, irfan ve sair ve sair… E tamam, hadi şimdi tam zamanı… İlim, irfan sahibi, bilim insanlarımıza müsaade edin, milleti bu konularda bir aydınlatsınlar, arkadaşım. Tamam, Sağlık Bakanı bu konularla ilgili görevlendirilmiş. Bilgiler bir kanaldan verilecek, süzülecek ki vatandaş paniğe kapılmasın, ülke yönetmek ciddi iş falan filan… “Bekâra karı boşamak kolaymış” demeyi iyi biliyorsunuz ama “evlinin, bekâra hikâye anlatmasının kolay olduğunu” bilmiyor gibi de davranıyorsunuz, kardeşim. Ne hikâyesi anlatıyorsunuz millete…
“Dinliyorlar” diye anlatıyorsunuz ama liderlik dediğimiz hadise, bu değil ki…

Yaşlılarımızı da gereksiz yere kırdık. Kendini bilmez birkaç hadsizin oyuncağı ettik onları. Kusura bakmayın ama bu başarısızlık hepimizin. Hesap sorduk falan, filan… Testi kırıldı kardeşim, sen şimdi o testiden su içip içemeyeceğimize bak.İşsiz, aşsız, umutsuz insan yığınları ağzı açık ebeveynlerinden yiyecek bekleyen kuş yavruları gibi neredeyse nefes almadan bekliyorlar. Kimseden “tık” yok. Bu ağızlara yiyeceği kim koyacak kardeşim…
Ekonomi çok iyiydi, her şey mükemmeldi. Şimdi ne oldu ki? Alma zamanı geçti verme zamanı geldi. Bugün git, yarın gel… Yıldırım Belediye Meclisinde yapmış olduğum uyarı konuşmaları internette var. Testiyi kırmadan önce bir tokat vurmuştuk, mesele vurduğumuz tokattın etkisinin olup olmadığından değil tamamen beceriksizlikten kaynaklanmıştır. Bu  toprakların kaderi böyle yazılmış, bu işlerin fıtratı böyleymiş. Boş işler! Vallahi arkadaş, benim karnım bu masallara tok. %50’nin haklarını gözetip %50’yi düşman olarak görerek bu salgın atlatılamaz. Daha da büyütelim ülke olarak başarı sağlanamaz…

Bu dönemde vatandaşımızın maddi sıkıntıları tavan yapmış durumda… Tabi ki insanlarımız doğal olarak Belediye Meclis Üyesi olduğumuz için bizlerden yardım istiyorlar. BursaValiliği, Bursa Büyükşehir Belediyesi ve Yıldırım Kaymakamlığı, Yıldırım Belediyesi, bu kamu kurumları ve belediyeler herkesin kamu kurumları ve belediyeleri, kişisel hırs ve ihtiraslardan dolayı uygulamalarda aksaklıklar olabilir ama herkesin yarasına merhem olmak durumundalar. Biz de vatandaşlarımızın ihtiyaçlarının görülmesi anlamında aracılık yapıyoruz. Kendi imkânlarımız dâhilinde halledebileceğimiz sıkıntıları da hallediyoruz. Tabi biz halkın temsilcileri olarak aynı halkımız gibi maddi konularda çok güçlü değiliz. Zaman fedakârlık zamanı… Kim ne yapabiliyorsa hesap kitap yapmadan yapmalı bence… Biraz önce bahsettiğim kolektif çalışma burada çok gerekli… Kolektif çalışma konusunda becerikli olduğumuz söylenemez ama gelecek için güzel dersler alıyoruz. Bu konuda çalışacağız.

8- Tarlada izi olmayanın harmanda yüzü olmazmış. Seçim zamanı halkın karşısına çıkacak yüzünüz olacak mı?

Ben kendimi bu halkın öz evladı olarak görüyorum, her şart altında karşısında olmaktan ziyade yanında olmayı tercih ettim, tercih ederim. Bilirsiniz evlilik yemininde geçer “hastalıkta ve sağlıkta, iyi günde ve kötü günde, yoksullukta ve bollukta, ölüm bizi ayırana kadar” diye güzel bir adanmayı ifade eder bu sözler… Ben bu sözler dâhilinde milletimle beraberim. Biz birlikte yedi düvele karşı omuz omuza, gönül gönüle dünyada örneği olmayan bir kurtuluş savaşını kazandık. Usta diyor ya “çay koyun, yeniden başlayacağız” diye biz de yeniden, bir daha bir daha yaparız… “Pilavdan dönenin kaşığı kırılsın”, vaz geçmek yok, geri
çekilmek yok.

9- Partinin il ve ilçe örgütleri kapalı. Sağlık, elbette çok önemlidir. Bu dönemde iktidarın yanlışlarını eleştirmiyor, yanlışlarını düzeltmiyorsanız buna muhalefet denir mi? Evden çıkamayan yaşlıya, evine ekmek götüremeyen işsize ne zaman yardım elini uzatacaksınız? Ne zaman kapılarını çalıp hatırını soracaksınız?

Yaptıklarımızı anlatmakta sıkıntı çekiyoruz gibi. CHP’nin basınla ilgili genel problemlerden kaynaklanan kopukluk haricinde kurumsal bir problemde var. Görev yapan arkadaşlarımızın samimiyetlerinden şüphe duymuyorum ama yeterlilik konusu ve kolektif çalışmanın yürütülmesi konularında da eksiklerimiz var. CHP Yıldırım İlçe Başkanlığımızın bütçesi dâhilinde yardım çalışmaları dar bir kadro ile devam ediyor. Biz de arkadaşlarımıza maddi manevi destek vermeye gayret ediyoruz ama çok vurguladım ve vurgulamaya devam edeceğim bu işlerden bireysel mücadeleler ile başarı çıkarmak mümkün değildir. Herkes şapkasını önüne koysun, düşünsün, düşünmek için çok
fazla vaktimiz var bu dönemde… Tabi sadece düşüncede kalmaması gerekiyor üretilen fikirlerin. Bu süreci atlatalım biz beraber bu işlere gireceğiz, köye su getireceksek kazmayla, kürekle işimiz var demektir. “Kazmalar elimizde, kürekler belimizde” diye söylüyorduk ya hadi bakalım vakit geliyor…

10- Yıldırım ilçesi, salgının en çok ve en hızlı yayıldığı bölge. Bu yayılmada halkın bilgisizliği ve duyarsızlığı mı etkili? Yoksa yöneticilerin, yönetenlerin aldığı önlemler mi yetersiz? Yeteneksizlik ve beceriksizlik söz konusu mu?

Deneme yanılma yöntemiyle çalışmanın zamanı geçti diye düşünüyorum. Bilginin en kolay ve en iyi kullanılabileceği bir dönemi yaşıyoruz diye düşünüyorum. Yöneticilerin zafiyeti saklanamaz. Önlemler yetersiz. Buna sebep olan yeteneksizlik de beceriksizlik de olabilir, arkasında başka başka hesaplar da olabilir. Eğitim ve sağlığın özelleştirilerek, okulların ve hastanelerin kârhane haline getirilmesi bir fiyaskoydu. Ben antikapitalist ve antiemperyalist söylemleri, teorileri göz ardı ederek sağdan gidilip cüzdan bulunabileceğine inanmıyorum. Bütün okullar eşit eğitim vermeli, bütün hastaneler eşit tedavi etmeli. Var mı öyle “üç kuruşa beş köfte” paraları toplarken vatandaşını ayırmayacaksın ama dağıtırken ayıracaksın. Asgari ücretliyi kaz gibi yoluyorsun, asgari ücretliden yolduğun tüyler ile zengine yastıkdolduruyorsun. Vallahi iyi uykular, iyi rüyalar… Uyanınca çok geç olacağını herkes bilsin, yönetende, yönetilende, fakiri de, zengini de… Korona Virüsünün insan ayırmadığına tanık olduk… Bence “biz insan ayırırsak bize yazıklar olsun”.

11- Son soruyu kendinize sormak isteseniz, ne sorardınız? Topluma vermek istediğiniz mesaj nedir?

Kendimi çok iyi tanıyan bir insan olduğum için sorudan ziyade kendime “Biliyorum; ülkenin durumuna, milletin durumuna çok üzülüyorsun. Biliyorum şu an da yokluklar içinde yaşama savaşı veren garip gurebanın, fakir fukaranın, yetimin, öksüzün hissetmiş olduğu duyguları birebir yüreğinde hissediyorsun. Sana düşmek yakışmaz, kalk, kaldır başını ve ufka bak… Güzel günler o ufkun ardında gizli. Tek bir çaren kaldı; o da ‘Atatürk gibi düşünmek’. Sadece düşünmekle kalma, gösterdiği istikamette çalış. Başaracaksın”…Bu mesajım toplumumuza da ulaşsın.
Müsaade ederseniz; sözlerimi sağlık çalışanlarımıza yazmış olduğum bir paragraf ile bitirmek isterim.  Profesörlerin, doktorların, hemşirelerin, hasta bakıcıların ve arka planda lojistik hizmetleri veren sağlık çalışanlarının tamamının, Korona Virüse karşı vermiş oldukları mücadeleyi; Çanakkale Savaşında, düşmanla karşı karşıya olan cephelerde, kurşunu bittikten sonra tüfeğinin ucuna süngü takarak bir dakika sonra öleceğini bildiği halde mevziden düşman üzerine taarruz eden on beş yaşındaki çocuğumuzun vermiş olduğu mücadele ile eşdeğer buluyorum.
Saygı ve şükranlarımla, onların bu mücadeleleri önünde eğiliyorum. Hepsine Korona Virüs karşısında vermiş oldukları mücadelede başarı ve  hatta zafer diliyorum. Söyleşi için size de çok teşekkür ediyorum.

Yoğunluktan ziyade yaşadığımız sıkıntılı süreçle ilgili ve bu sürecin meslek olarak mali müşavirlere yüklemiş olduğu sorumlulukların yerine getirilmesi hususuna ayırmış olduğumuz vakitler neticesinde cevabımı geciktirdim, özür diliyorum. Göstermiş olduğunuz inceliğin harikuladeliği sorgulanamaz. Çok düşüncelisiniz, çok teşekkür ediyorum.
Sorularınıza samimiyetle cevap vermeye gayret ettim. Kırsam da neden kırdığımı anlayamayacakları için kimseyi kırmadan cevaplarımı yazmaya çalıştım. Yazdıklarım, sizin engin tecrübelerinize emanettir. Sevdiklerinizle birlikte yaşayacağımız hayatınızda sizlere sağlıklı bir hayat ve kolaylıklar diliyorum.

İsmail TEKİN
SMMM

Ben de bu güzel söyleşi için  değerli zamanını ayıran İsmail TEKİN’e teşekkür ederek söyleşiyi sonlandırıyorum.  Umarım beğenirsiniz.

 

Sosyal Medyada Paylaşın:

BİRDE BUNLARA BAKIN

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?