Eğitime adanmış bir yaşamın öyküsü Eğitime desteğiyle tanınan ve Anadolu’nun dört bir köşesinde öğretmenlik yapmış olan Zeki Baştürk’ün hikâyesini aktaracağım bugün sizlere. Öğretmen adaylarına örnek olacak bir mücadelesi var Baştürk’ün ve kırsaldaki çocukların okuması adına büyük savaşlar vermiş.
Büşra EKİM- agazete 19 Aralık 2019…
Bu yazıma; öğretmen, 1938-1946 yıllarının Milli Eğitim Bakanı, Köy Enstitüleri’nin kurucusu Hasan Âli Yücel’i (17 Aralık doğum günüdür) saygıyla anarak başlıyorum…
Köy Enstitüsü mezunu, eğitmen bir babanın; okumaya, eğitime verdiği değerin meyvesidir Zeki Baştürk… Köyünden dünyaya açılan bir eğitim neferi…
Zeki Baştürk, “Yıl 1965. Arifiye İlköğretmen Okulu yolcuğuna babamla çıktık. İlk kez büyük ve kalabalık kentleri görüyordum. Yalova’dan sonra ise ilk kez denizi gördüm. Köyümdeki göletlerden sonra deniz bana öylesine görkemli, öylesine uçsuz bucaksız görünmüştü ki anlatamam. Şaşkınlığımdan küçük dilimi yutacaktım” diyor ve eğitimcilik hayatındaki ufak bir detayı da şöyle aktarıyor: “Yıl 1989. UNESCO Kardeş Okul projesinde yer alıyorum. Bursa Tophane Endüstri Meslek Lisesi’nde müdür yardımcısı arkadaşım Taner Özer ile birlikte bir grup öğrencimizi Almanya Kulmbach’a götürdük… İkinci gidişimde evlerinde kaldığım ailenin beni karşılamak için evlerinin her yerine ‘Hoş geldin Zeki’ diye yazılar asmalarını unutamam. Sonraları defalarca Almanya’yı çeşitli etkinliklerde ziyaret ettim.”
Şöyle anlatıyor hikâyesini Baştürk: “İnegöl’e bağlı Eymir Köyü’nde, beş çocuklu bir ailede en büyük çocuk olarak doğdum. Babam henüz Köy Enstitüsü yasası çıkmadan, Arifiye’den mezun olan ilk eğitmenlerden. Kendisi köyün ilk okuyanıydı. Ben de daha sonra Arifiye İlk Öğretmen Okulu’na gittim. İstanbul Çapa Yüksek Öğretmen Okulu’na yönlendirildim. Ve edebiyat öğretmeni oldum. O zamanın eğitim sisteminde tarım dersimiz vardı ve fidan dikip yetiştirmekle sorumluyduk. Eğer fidanımız yeşermezse o dersten geçemezdik. Müzik dersinde ise mandolin çalıyorduk. Atölyelerimiz vardı. Ağaç işleri, metal işleri, kâğıt işleri ve çamur işleri. Her yıl ikişer ay atölyelerde eğitim alırdık. O zamanlarda yaptığım ağaçtan bir kutu hala sağlamdır ve kullanırım. İyi ve uygulamacı bir eğitim aldık yani.”
ÖĞRETMENLİK VE YÖNETİCİLİK YILLARI
“İlk görev yerim Rize’nin Pazar ilçesiydi. Dört yıl orada çalıştım. Sonra Bursa Anadolu Lisesi’ne geldim. Ardından Bilecik’te dört ay kadar çalıştıktan sonra Bursa’ya Tophane Endüstri Meslek Lisesi’ne geçtim sonrasında ise İlçe Milli Eğitim Müdürü oldum ve 2003 yılında da emeklilik hayatım başladı. Öğretmenliğimde sosyal etkinliklere önem verdim. Bir dersin ezberlenmesi yerine öğrencilerimin yaşayarak öğrenmelerini yeğledim. Sürekli tiyatro, sanat galerisi, konser vs. etkinliklerimiz olurdu ve buna sınıfça karar verirdik. Böylece demokrasiyi de içselleştirirdik. Şu an Amerika’da bir kolejde yöneticilik ve matematik öğretmenliği yapan öğrencim ve Brüksel’de çalışan bir öğrencim ‘İlk kez sizinle tiyatroya gittim’ der.
Yöneticilik dönemimde ise fark yaratmak istedim. Öğretmenlikte yaşadığım gerçeklere yöneldim. Bilim Sanat Merkezini kurduk, eğitilebilir çocuklar okulunu ve öğrenci meclislerini kurduk. Okul öncesi eğitime çok önem verdim, hazırlık sınıflarını geliştirdim ve Yıldırım’da okul öncesi benim dönemimde, ülke çapında ilk sıradaydı. 400 kadar öğrenci ve gönüllü öğretmenlerimizle üniversiteye hazırlık kursları açtık. Ve e-okul sistemini Türkiye’de ilk kez, internet ağının olmadığı dönemde tamamen öğretmenlerimizin çabasıyla gerçekleştirdik.”
KÖYÜMÜZDE TÜTÜN VE İPEKBÖCEKÇİLİĞİ
“Tütün oldukça meşakkatli bir işti. 14 aylık bir süreçtir tütün. Fide yetiştirmesi, dikimi, kırması, denk haline getirmesi ve satışı uzun bir süreçtir. İpekböcekçiliği ise çok keyifliydi bizim için. Kozahan’dan bir kibrit kutusu kadar tohum verilirdi. O tohum sonra bir tülbendin üzerine açılır, yavaş yavaş canlanan dut yaprakları çok ince kıyılıp verilir, böcekler büyüdükçe dut yaprakları da büyürdü. Ve iyice büyüyünce evin bazı bölümleri bunlara ayrılır. Unutamadığım bir anımdır: Çocukluğumda önceleri, Kozahan’a satışa geldiğimizde Hüsnü Güzel’de bir hafta ailece tatil yapabilirdik. Çok güzel geliri vardı. Sonra sadece Bursa’da İskender yer olduk. Sonra sadece babam gelmeye başladı ve gelirken birer tane simit getirir oldu… İpekböcekçiliğinin bitişini en somut böyle özetleyebilirim. Aynı şekilde tütün parasıyla gün geldi köylüler traktör aldı… Gün geldi emeklerinin karşılıklarını bile alamadılar…”
Çağdaş Eğitim Kooperatifi’nde de 15 yıl kadar görev yaptığının bilgisini paylaşan Baştürk, şöyle devam ediyor: “Kır Çiçekleri kooperatifin en anlamlı projelerindendir. Kırsaldan dünyaya açılan kız çocuklarına bir köprüdür… Sadece bir hafta ÇEK bünyesinde eğitim gören bir kız çocuğumuzun köyünü ziyarete gitmiştik. Annesinin şu sözlerinin unutamam; Bizim köyde, kadınların kızların kahvelerin önünden geçmeleri çok hoş karşılanmaz. Kızım ise ilk haftadan sonra eve geldiğinde benim elimden tuttu ve kahvenin önünden geçtik.”
Müziğe ilgiliyim, mandolin çaldım. Bir dönem bağlama da çaldım. Şimdilerde on iki dernek üyesiyim ve bir kısmının kurucusuyum. Yazıyorum, gezmeyi seviyorum, edebiyat ve şehrimizdeki çeşitli kültür sanat etkinliklerine katılıyorum. Yani çalıştığım dönemlerdeki kadar aktif bir hayatım var diyebilirim.”
İLK ÖĞRETMENİM, BABAM AKİF BAŞTÜRK
“Babam, okula gitmeden kendini yetiştirmiştir. Köyde davar çobanlığı yaparken, mağaralara bıraktığı defter ve kalemle okula yazma öğrenmiştir. Askerden döndükten sonra altı ay Köy Enstitüsüne giderek, altı aylık eğitimden sonra eğitmen olmuştur. Çocukluğumda kırlarda oğlak ve kuzu otlatırken her akşamüstü, ikindiden sonra elinde bir kitapla yanıma gelirdi. Bana kitabı verir, okumamı isterdi. Ben kitabı bitirdikten sonra bana kitabı özetletir, kitapla ilgili sorular yöneltir, görüşlerimi alırdı. (…) Ud çalardı… Fidan aşılamada, tütün yetiştirmede, ipek böcekçiliği üretiminde, bağcılıkta en iyi ürünü hep o yetiştirmiştir…”
Değerli zamanından bana ayırdığı için, bu güzel sohbet için Baştürk’e minnettarım. Hepimize örnek olması dileğiyle…
Orhan Veli ne güzel söyler Yol Türküleri’nde
Şoför durdu. Enstitü Mektebi, dedi.
Süleyman Edip Bey, müdürün adı.
Bir yol da burada duralım;
Ellerinde nasır, yüzlerinde nur,
Yarına ümitle yürüyenlere
..Ve bu yazımı; Zeki Hocam şahsında babası, Köy Enstitüsü eğitmenlerinden, aydın insan Akif Baştürk’ü saygıyla anarak noktalıyorum.