MHP önceki dönem Osmangazi Belediye Meclisi Grup Sözcüsü Cemil Aydın’ın yıllardır gündemde tuttuğu önemli bir adım kısmen de atılmış oldu. Şiirleri en çok bestelenen ve bilindik birçok ilahinin güftekarı Niyazi Mısri’nin 1640’lı yıllarda bugünkü merkez postanenin olduğu yere inşa edilen asitanesi 1940’lı yıllara kadar burada hizmet verdi. Osmangazi Belediyesi Meclisi kasım 2019 oturumunda kısmen de olsa bu önemli şahsın ve asitanesi için bir adım attı. Belediye Meclisi’ni alınan kararla Atatürk Caddesi’nde asitanenin yerinde olan merkez postanenin Maksem Caddesi’ne bakan yüzüne bu vakıf eserinin tarihçesini anlatan bir levhanın asılması kararlaştırıldı.
Bir Adım Daha…
Konuyu sürekli gündeme getiren Cemil Aydın; “Teşekkürler Sayın Mustafa Dündar, Teşekkürler Osmangazi Belediye Meclis Üyeleri, Teşekkürler Sayın Cem Kürşad Hasanoğlu. Bir teklifimiz daha kısmen de olsa hayata geçiyor. Niyazi Mısri. Türk-İslam Edebiyatının önemli ismi, şair, mütefekkir. Heykel PTT binasının ve çevre arazisinin Niyazi Mısri Vakfına ait olduğunu geçen dönem MHP Grubu olarak Osmangazi Belediye Meclisinde gündeme getirip özelleştirme kapsamında satılmadan kamuda kalmasını, genel ve yerel iktidar olmanın avantajının kullanılmasını teklif etmiştik. Konuya başından beri ilgi gösteren, teklifimize olumlu bakan Sayın Mustafa Dündar, Niyazi Mısri’yi ve vakfını anlatan levhanın meclis kararıyla binaya çakılacağını ifade ederken, levhayı çakma törenine şahsımı davet ederek teveccüh göstermişlerdir. Niyazi Mısri ve Vakfının levha ile de olsa Bursa kamuoyunun bilgisine sunulmasını olumlu bulurken asıl amacın bina ve arazinin kamuda kalması olduğu gerçek ve isteğimizi tekrar ifade ediyorum. Ha gayret Sayın Başkan Mustafa Dündar, bir adım daha.” İfadelerini kullandı.
Aydın, Niyazi Mısri Hazretleri’nin vakfına ait arazi üzerindeki tarihi binanın Bursalıların elinde kalması için Osmangazi Belediyesi’ne çağrıda bulundu. Niyazi Mısri Hazretleri’nin 17. yüzyıl Türk edebiyatının en önemli şahsiyetlerinden bir mutasavvıf olduğunu ifade eden Aydın, “Niyaziye ve Mısriye kolunun, Halvetiye tarikatının kurucusu. 4. Mehmed Han zamanında Bursa’da yaşayan, Bursa-Limni arasında sürgün hayatını geçiren, edebiyat dünyamızın önemli kişilerinden biri. Onun Bursa’da ikamet ettiği dönemlerde yaşadığı ve vakfettiği arazide şu an Ulucami PTT şubesi var. Şeker Hoca Camii’ne kadar Bursa’nın en değerli arazilerinden biri. 2017-veya 2018 yılında özelleştirme kapsamında postane kısmının kamunun elinden çıkarak özel şirketlere geçme durumu mevcut” şeklinde konuştu.
En son yapılan Vakıflar Kanununa göre, tescilli olan vakıf arazilerinin Vakıflar Bölge Müdürlüğü’nün uhdesinde kalabileceğine dikkat çeken Aydın, “İstanbul’da Fener Rum Patrikhanesi ve buna benzer vakıf arazilerinin vakfın kendisinin veya şahısların uhdelerinde kaldığını gördük. Osmangazi Belediyesi’ne çağrımız Vakıflar Bölge Müdürlüğü ile iş birliğine giderek postanenin tekrar kamunun elinde kalmasını sağlaması. Defalarca bu teklifimizi dile getirdik. 2017 veya 2018 yılında özelleştirme kapsamında olan Bursa’nın en değerleri yerinin Bursa’da kalmasını istiyoruz. Niyazi Mısri Vakfı’na ait olduğunun en bariz delillerinden biri de, 1860 tarihli Suphi Bey’in haritasında bu yerin vakfa ait olduğunun belirtilmesi. Ayrıca Mustafa Kara’nın Tarikatlar adlı eserinde bu arazinin Niyazi Mısri Vakfı’na ait olduğu yazıyor” diye konuştu.
Gazeteci Can Topaktaş’ın konu ile ilgili kaleme aldığı yazı;
“Niyazi Mısri Vakfı’na ait Ulucami Postanesi’nin Bursa’nın elinden çıkması engellenmeli…” diyordu Osmangazi Belediye Meclisi’nin MHP’li üyesi Cemil Aydın… Sizlerin de tanıdığınıza inandığım Can ve Ozan Ulusoy’un dedeleri Niyazi Mısri…
Peki ama Niyazi Mısri kimdi, nereliydi, Niyazi Mısri divanı ve Niyazi Mısri ilahileri kimleri nasıl etkilemişti? Biraz araştırma yaptım. Karşıma bir din adamı, bir filozof, bir olgun insan çıktı ki sormayın gitsin…
Niyazi Mısri hazretlerinin asıl adı Mehmet… 8 Şubat 1618’de Malatya’nın şimdiki adı Soğanlı olan İşpozi’de dünyaya gelmiş. Şair ve mutasavvıf olarak eserler vermiş. Niyazi Mısri Anadolu’da söylenen şekliyle ‘büyük evliyalardan…’ Halveti yolunun Mısriyye kolu kurucusu ve şeyhi. Babası, yöresinin önde gelenlerinden Nakşibendiyye tarikatı mensubu Soğancızade Ali Çelebi… Niyâzî ve Mısrî ise mahlasları. Mısrî mahlasını, tahsilini Mısır’da yaptığından dolayı almış… Çeşitli medreselerde eğitim görmüş ve farklı yerlerde tasavvuf bilgisini geliştirmiş. Osmanlı askeri gücünün maneviyatını yükselten vaazlarıyla tanınıyor. Devlete çalışıyor…
Mehmet Niyazi, Malatya’da, önce İslami ilimlere ait temel bilgileri, sonra da medrese tahsiline başlayıp, tefsir, hadis, fıkıh ve tasavvuf ilimlerini öğrendi. Medreseden icazet alıp çıkınca, çeşitli camilerde verdiği vaazlarla halkın dikkatini çekti. Bu arada Malatya’daki Halveti şeyhi Hüseyin Efendiye intisab edip feyz aldı. Hüseyin Efendinin kısa bir süre sonra vefat etmesi üzerine anne ve babasından izin alıp uzun bir seyahate çıktı. Diyarbakır-Mardin yoluyla Bağdat’a gitti…
Burada tahsilini tamamladıktan sonra Kahire’ye giden Mehmet Niyazi, Şeyhuniyye denilen yerde Kadiriyye tarikatı büyüklerinden bir zatın dergahına yerleşti ve talebesi oldu. Hocasının bereket ve himmetiyle kemale erdi. Mısır’da uzun yıllar kalarak ilmini ilerletti ve Camiülezher’de ders verdi.
1646 yılında İstanbul’a gelen Mehmet Niyazi, Sultanahmet civarındaki Sokullu Mehmet Paşa Dergahına yerleşti ve uzun süre riyazette kaldı. Sonra devrin tanınmış alim ve mutasavvıflarıyla görüştü. Mısır’da uzun yıllar kaldıktan sonra İstanbul’a geldiği için, Niyazi Mısri diye tanındı.
Bir süre İstanbul’da kaldıktan sonra da ‘Bursa’ya geçen Niyazi Mısri, Ulu Cami yakınlarındaki bir medreseye yerleşerek inzivaya çekildi.’ Halkın isteği üzerine, Şeker Hoca Camiinde Cuma geceleri vaaz verdi. Buradan Uşak’a geçerek, Elmalılı Şeyh Yusuf Sinan’ın halifesi Şeyh Mehmed’in dergahına yerleşti. Daha sonra ümmi Sinan’la tanışarak bütün varlığıyla ona bağlandı. Hocasıyla beraber Elmalı’ya gidip vaazlar verdi. Bir müddet sonra tekrar Uşak’a oradan da Çal ve Kütahya’ya geçen Niyazi Mısri, hocasının vefat haberi üzerine Uşak’a tekrar döndü. Fakat üzüntüsünden Bursa’ya gitti.
Bursa’ya yerleşerek burada evlenen Niyazi Mısri, Ulu Camide devamlı vaazlar verdi. Şöhreti bütün ülkeye yayıldı. 1665’te sadrazam Fazıl Ahmet Paşanın daveti üzerine Edirne’ye gitti. Dönüşte İstanbul’a uğradığında, bazı cahillerin tasavvuf aleyhine estirdikleri hava sebebiyle, Sultan 4. Mehmet, alimler ve tasavvuf büyükleriyle devlet erkanının da toplandığı bir gün Ayasofya Camiinde vaaz verdi. Bu vaazında; tasavvuf yolunun hak olduğunu, tasavvuf ehlinin yaptıkları zikrin İslama aykırı olmadığını en açık şekilde izah etti. Bursa’ya döndü. Bugünlerde şeyhi Uşaklı Mehmed Efendinin vefatı üzerine Halvetiyye yolunun Mısriyye kolunu kurdu…
Sultan 4. Mehmet, Kamaniçe seferine çıkmadan önce, Niyazi Mısri’yi ordunun manevi gücünü yükseltmek amacıyla Edirne’ye davet etti. 300 talebesiyle Edirne’ye gidip sefere katıldı. Seferden dönüşte Edirne’de verdiği vaazlar nedeniyle 1673’te Rodos Adasına gönderildi. Dokuz ay sonra, 1674’te Rus Savaşı çıkınca, halkı sefere teşvik için, talebeleriyle, Edirne’ye geldi. Savaş sonrasında yaptığı bir vaazında, savaşların millet ve devlet üzerindeki acı tesirlerini anlatması yanlış anlaşılarak, rikab-ı hümayun kaymakamı tarafından önce Gelibolu’ya, oradan da Limni Adasına sürgün edildi. Limni’de 1677’den başlayarak 15 yıl boyunca çileli bir hayat yaşadı. Vefatından bir yıl önce 1692 yılında af edilerek Bursa’ya, oradan da Edirne’ye geldi. Selimiye Camiinde vaaz ederken devlet işleriyle ilgili söylediği bazı sözler yüzünden tekrar Limni’ye gönderildi. 1693 senesinde Limni Adasında vefat etti…
İşte böylesi bir yaşamın Bursa ayağındaki dergahın yerinde şimdi PTT var. Özelleşecekse önce aileye çok düşük bedelli teklif edilmeli. Devlete yakışan da budur bence…