Eğitimci-Yazar Zeki Baştürk’ün kaleminden; “Son yıllarda pek çok insanın hızla yükselişine tanık olmaktayız. Hele bu iktidar döneminde olağan sayılır olmuştur bu tür yükselişler. Siyasette, bürokraside, çalışma yaşamında, ticarette sıkça görürüz bu tip insanları. Hangi araştırması vardır, hangi başarılı çalışması vardır, hangi yetenekleri ve becerileri vardır? Bilinmez. Kimse bu özelliklerini açıklayamaz ama yükselişleri sürer.
Belediyede memurdur; milyonluk ihale alır. Memurlar, aylıkları ile geçinemezler. Ayın sonunu zor getirirler. Bir memur çıkar , ihale kazanır. Kimse sormaz” bu parayı nereden buldun ? diye.
Biri çıkar, birkaç gün içinde Demiryollarında müdür olur. İki ay sonra Daire başkanı olarak atanır. Binlerce memur atama beklerken, her gün iş ararken bu adam nasıl olur da bu denli hızla yükselir? Becerisi, başarısı, yeteneği nedir? diye sorulmaz.
Siyasete bakıyorsunuz: Mahallesinde delege olamamış, yönetimlerde görev almamış, partisine en küçük bir katkısı olmamış. Sosyal sorumluluk projelerine katılmamış. Adı-sanı duyulmamış. Bir duyarsınız ki meclis üyesi olmuş, milletvekili olmuş. Kimseler sorgulamaz : Bu yükseliş nasıl oldu? diye.
Servet-i Fünun döneminin ünlü ozanlarından Cenap Şehabettin’in çok bilinen ünlü bir özdeyişini çok beğenirim: ” Yüksek tepelerde hem kuşa hem yılana rastlanır. Biri uçarak, öbürü sürünerek yükselmiştir.” Bu özdeyişten anladığım ; kimileri emekle bir yerlere gelir, öbürü torpille. Görünen odur ki emek vermeden, hak etmeden yükselenlerin düşüşü de hızlı olur. Bu savımı küçük bir öykücük ile kanıtlayayım:
Kavak ile Kabak öyküsünü bilmem bilir misiniz? Kavak ağacının yanında bir kabak filizi boy gösterir.Bahar günleri ilerledikçe kavak ağacına sarılarak yükselmeye başlayan kabak, yağmurların ve güneşin etkisiyle büyük hızla büyür. Kavak ağacı ile aynı boya gelen kabak, bir gün ona sorar:
-Sen kaç yılda bu boya geldin ey ağaç?
-On yılda.
-On yılda mı? diye küçümseyerek gülmüş kabak.
-Bak ben iki ayda seninle aynı boya geldim.
Günler günleri kovalamış. Sonbaharın ilk rüzgârları başladığında kabak, önce üşüyerek titremeye başlamış. Sonra da yaprakları sararıp dökülmüş. Kavak ağacı ise sapasağlam duruyormuş. Kabak , korku içinde sormuş;
– Ne oluyor bana ağaç kardeş?
—Ölüyorsun, demiş kavak.
-Niçin ölüyorum?
-Benim on yılda geldiğim yere sen iki ayda gelmeye çalıştığın için.
Hızla yükselenleri izleyin. Hızlı düşüşlerini görmek için. Sözlerimi bir atasözü ile bitireyim: ” Tarlada izi olmayanın harmanda yüzü olmazmış.”
Hocam yine dersini vermişsin ama anlayana
Hep yol gösterici oldunuz sevgili öğretmenim,hala yol göstermeye devam ediyorsunuz.kaleminize,yüreğinize sağlık.
Çok teşekkürler sevgili dostum. Emeğinize yüreğinize sağlık.